Ülkeler insanlara benzer: çelişkilerle doludurlar ve hangi yöne doğru ilerleyecekleri belirsizdir. Witold Szabłowski'nin röportajlarında resmedilen Türkiye de tam anlamıyla böyle. İyi bir muhabir, hikayenin anlatılmasını kolaylaştırır; insanları konuşmaktan alıkoyan engeli ortadan kaldırır ve hikayenin, gittikçe daha geniş bir alanı kapsayan kendi kuvvetli akışına göre gelişmesini sağlar. Ve Szabłowski de bu özel yeteneğe sahip.
Paweł Goźliński şöyle yazmış: Witek sıradışı görevler almak üzere gazeteci olur. Ali Ağca'nın ailesinin peşine düşer, alkolsüz bir düğünde şarkıcılık yapar ve Al Jazeera ile Polonya Arınması hakkında bir program çeker. Kısa süre önce, yeni devlet statüsü kazanmış olan Kosova'yı otostopla gezer ve o bölgede bu şekilde yolculuk eden ilk kişi olur. Yine de öğrencilik yıllarında gerçekleştirdiği ilk ziyaretten beri, en sevdiği ülke Türkiye'dir. Bugünlerde, Gazeta Wyborcza'nın muhabiri olarak Türkiye'yi geziyor ve namus cinayetleri veya cinsel devrimin sonuçları gibi Türkiye'nin parlak ve karanlık yönlerini anlatıyor.
The Assassin From Apricot City, Doğu ve Batı, İslam ve İslamofobi arasında kalmış, muhafazakarlık ve post-modernizm içinde sıkışmış, Avrupa'ya hasret ama ona karşı şüpheciliğini de saklamayan Türkiye hakkında çok katmanlı bir hikaye.
Szabłowski'nin röportajlarından her birinde bir insanın kaderi söz konusu. Tüm kahramanlara, güçlü bir sesle konuşma ve hikayelerini anlatma fırsatı veriliyor ve çoğu, Polonyalı muhabir tarafından kamçılanan cesaretleri karşısında kendileri bile şaşırıyorlar. Afrikalı göçmenler, namus cinayeti tehdidinden kaçan genç kızlar, Ali Ağca... Bu kişiler Szabłowski'nin hikayelerinin özneleri ve bu hikayeler, okuyucuyu, Avrupacılık hastalığına yakalanarak geleneksel ritmini kaybetmiş bir ülkenin kalbine, Türkiye'nin derinlerine götüren inanılmaz renkli fakat kısmen keyifsiz bu geçidin, sadece bir parçası.
Jacek Hugo-Bader:
Bu kitap bacaklarını iki yana açarak ayakta durmanın ne kadar rahatsızlık verici olduğu ile ilgili. Yine de bu bir ‘fitness’ kılavuzu değil, iki anlaşılmaz dünyada yaşamanın heyecan verici öyküsü.
Mariusz Szczygieł:
Eğer ülkeyi tanısaydım, ben de Witold Szabłowski gibi Türkiye üzerine yazmak isterdim.
Kitap 2011'de Nike Edebiyat Ödülü'ne aday gösterildi.
Witold Szabłowski (d. 1980) Varşova ve İstanbul'da siyaset bilimi okudu. CNN Türk'te staj yaparken tüm Türkiye'yi gezdi. Polonya'da TVN 24 kanalı için muhabirlik yapmaya başladı. 2006'da Gazeta Wyborcza ekibine katıldı. The Assassin From Apricot City’de topladığı röportajlarla, 2007'de Melchior ve Uluslararası Af Örgütü Ödülleri de dahil muhabirlik dalında ödüller kazandı. 2007'de 'Bugün İki Ceset Yüzerek Buraya Gelecek' (Today Two Corpses Will Float to This Place) röportajıyla da Avrupa Parlementosu Gazetecilik Ödülü'nü kazandı.
Kaynak: www.czarne.pl, wyborcza.pl, çeviri. GS, Temmuz 2014
Çeviren ve düzenleyen: Didem Bilgin
- Witold Szabłowski
The Assassin From Apricot City
Stork Press, Kasım 2013
Çeviren: Antonia Lloyd - Jones
ISBN Paperback: 978-0-9573912-5-3