Öte yandan Jan Lenica hem Fransa hem de Polonya ile bağlantılıydı. Polonya'da New Janko the Musician / Müzisyen Yeni Janko'yu yaptı. Marcin Giżycki şöyle yazmış: “Henryk Sienkiewicz'in aynı adlı kısa hikayesine bir öykünmedir. Ruhu, Mrożek'in The Wedding in Atomice / Atomice'deki Düğünü'nü hatırlatır. Stili ise bir halk kağıt kesme sanatını çağrıştırır; gelecekteki kozmik bir köyü, gerçekleşmiş bir ütopyayı gösterir.”
Her zaman sanatın kıyılarında, türlerin kesiştiği yerde hareket etmeyi sevdim. [...] Her zaman, eğer çok yabancı değillerse de görünürde uzak unsurları birleştirmeyi, bitişik alanların arasındaki sınırları bulanıklaştırmayı, “daha aşağı” türlere asil nitelikler getirmeyi, başka bir deyişle sessiz oyunları sevdim.
Lenica sosyal normların zor kullandığını ve şiddeti kısıtlayan kurumların bu şekilde bireyin özgürlüklerini ihlal ettiğini göstermeye çalıştı. Bu amaçla sürrealizmi, gülünç olanı, Ionesco ve Kafka'nın motiflerini kullandı. Başta cut-out tekniğinden yararlandı fakat daha sonra uzun filmlere, çizgi filmlere ve bu tekniklerin ve canlandırma fotoğrafın bir karışımına yöneldi. Filmleri The Labyrinth / Labirent, Rhinoceros / Gergedan ve King Ubu / Kral Ubu ona Avrupa'da ve dünyada ün kazandırdı.
Eleştirmen Marcin Giżycki haklı biçimde, canlandırma film tarihinde iki dönem olduğunu ifade etmişti: Jan Lenica ve Walerian Borowczyk öncesi ve sonrası. Onların katkıları olmasa Polonya animasyon endüstrisi bugünkü konumunda olmazdı. Takip eden farklı jenerasyondan animatörleri de büyük ölçüde etkilediler.
60'lar– Polonya animasyonunun Altın Çağı
Daniel Szczechura (1960 tarihli Conflict/ Çatışma) ve Mirosław Kijowicz'in işleri (1960 tarihli Arlekin) Lenica ve Borowczyk sonrası dönem için bir kanıt niteliği taşırlar. 60larda sanatçılar, yetişkin seyircilere hitap eden filmler yaparak ve onlara entelektüel ve estetik düzeyde meydan okuyarak ustalarının mirasını devam ettirdiler. Yine de çocuklar için animasyon filmler yapılmaya devam edildi.
Witold Giersz – renkli gerçeklik
Witold Giersz tarifi en güç Polonyalı animatör. Büyük miktarda eser verdi ve 60lardan bu yana aktiftir. Yıllar içinde farklı teknikler kullandı. Giersz çocuklar için çizgi filmler, eğitici filmler ve bağımsız sanat projeleri yaptı.
Jan Strękowski, Culture.pl için şöyle yazmıştır: Giersz geleneksel, Disney ruhunda bir başlangıç yaptı ve sanatı olgunlaştıktan sonra bile yazıp yönettiği film ve dizilerde, kimi zaman tarama tekniğine geri döner. Fakat daha dördüncü filmi The Neon Epigram'da, yazarların animasyon filmlere yaklaşımında gerçekleşecek değişimler müjdelenmişti.
Giersz, Neon Epigram'da ilk kez renk kullandı. Bundan sonra yaptığı ve başyapıt kabul edilen filmi Little Western / Küçük Western'de sıradan çizimlerin yerine, direk selüloit üstüne boyanmış yumuşak, “yayılan” renk parçalarını koydu. Filmdeki her bir kareyi kendi canlandırmıştı. 60larda bu tarama tekniğine geri dönecekti. Örneğin bir boğa ve boğa dövüşçüsüne dönüşen iki renkli lekenin garip hikayelerinin anlatıldığı Red & Black / Kırmızı & Siyah (1963), Ladies and Gentlemen / Bayanlar ve Baylar (1964) ve Horse / At (1967).
Uzun yıllar boyunca Giersz Polonya'nın en üretken animatörü olarak kaldı. Ve 90larda film yapmayı bıraktıysa da on yedi yıllık bir aradan sonra 2013'te geri döndü. Uzun zamandır beklenen Signum, Lascaux'daki mağara çizimlerine gönderme yapar ve filmin kendisi resmin ilk ustalarına bir övgüdür. Bilgisayar teknolojisinden faydalanmak yerine, yönetmen kökenlere döner- doğal pigmentler, kil ve kömür kullanır ve kanvasın yerine taş ve kayaları koyar.
Mirosław Kijowicz – Hareketli görüntünün filozofu
Sanat tarihçisi ve ressam Mirosław Kijowicz Polonya animasyonunun felsefi ve düşünsel türünü temsil eder. Eleştirmen Andrej Kossakowski 1945-1974 Polonya Animasyonu'nda Kijowicz'in filmlerini şöyle anlatır:
Felsefi düşünce türündeydiler. Sanatçı etrafındaki dünyayı gözlemler, sıradanın, 'gri' adamın kaderi üzerine düşünür ve felsefi genellemelere varmaya çalışır [...]. Kijowicz'in ölçüsüz acısı, hatta ironisi mizahi olmaktan uzaktır. Özgün mizahı kaygısız değildir ve oldukça zorlu imgelemi bizi düşünmeye zorlar.
60larda Kijowicz birkaç politik film yaptı: Banner / Pankart (1965), The Wicker Basket / Hasır Sepet (1967), Smile / Gülümse (1968) ve Frames / Çerçeveler. Son filmde yönetmen, Polonya Halk Cumhuriyeti gerçeğini ve liderlerin sonu gelmeyen ve anlamsız insanları doktrine etme çabalarını sergiler.
70lerdeki filmlerinde de felsefeye ve düşünmeye eğilim vardır. Road / Yol'da (1971) insanın bazen beklenmedik ve orantısız sonuçları olan seçimlerini, Variants / Değişkenler'de (1970) hayatlarımızın gidebileceği farklı yolları anlatır. Böylece Krzysztof Kieślowski'den önce davranır; Kieślowski bu konuyu, Przypadek'te işleyecektir.
Daniel Szczechura – animasyonun Mrożek'i
Kijowicz komünist Polonya'nın gri gerçekliğini ortaya sermek isteyen tek Polonyalı animatör değildi. Daniel Szczechura siyasi koşullardan duyduğu memnuniyetsizliği ironi aracılığıyla yansıttı.
İlk filmi Conflicts / Çatışmalar (1960) cut-out tekniğiyle yapılmıştı ve o zaman Polonya'da varolan sansürün bir parodisiydi. Yönetmen, komünist yönetimin temsilcileriyle kedi-fare oyunu oynuyordu. Sisteme meydan okuyordu ama bunu alenen değil ima yoluyla yapıyordu. Eleştirel filmi, sıradan şeyler anlatan bir animasyon polisiye filmin altına gizlenmişti. Mirosław Kijowicz ile birlikte yaptığı The Machine / Makine (1961) cut-out tekniğiyle yapılmış siyasi bir yergiydi. Film, Polonya Halk Cumhuriyeti'ndeki endüstriyel anıtsallıkla alay eder. A Chair / Bir Sandalye filmi, sadece ünvanı olan bir sandalye ile sembolize edilen iktidar için verilen kavga üzerine mizahi fakat bilgece bir hikayedir.
Szczechura'ya Polonya animasyonunun Mrożek'i ünvanını kazandıran, ilk filmlerindeki hicveden tavrıydı. Sonraki işlerinde, yönetmen daha felsefi bir yaklaşım sergiledi ve düşünceye ve soyuta alan bıraktı. Cut-out ve klasik animasyonu birleştirdiği Hobby / Hobi (1968) kadınların sahipleniciliklerini ve cinsiyet çatışmalarını anlatan ağır bir hikayedir. Öte yandan The Voyage / Deniz Yolculuğu (1970) Polonya animasyon tarihinde bir kilometre taşı olarak kabul edilir.
Stefan Schabenbeck – herşey bir sayıdır
Everything is a Number / Herşey bir Sayıdır (1966), Exclamation Mark / Ünlem (1967) ve Stairs / Basamaklar'ın (1968) yönetmeni, Polonya animasyonunda felsefi-düşünsel akıma uyar.
Sanatçının Polonya animasyonuna katkısı Pisagor bakış açısıdır. İnsan yaşamından bahsetmek için sinemayı kullanmıştır fakat mikro ve makro anlayışları da vurgulamıştır. Farklı bir açıdan bakıldığında yaşam farklı görünür. Kahramanlar (Herşey bir Sayıdır'da Saul Steinberg'in işlerinden etkilenmişti) geometrik figürlerin, sayıların ve şekillerle birlikte bulunurlardı. Her zaman birden fazla biçimde yorumlanabilecek sıradışı filmleri 60larda fenomen olmuştu.
Yıllar sonra Basamaklar, Tomasz Bagiński'nin ünlü ödüllü filmi The Cathedral /Katedral'e ilham verecektir. Basamaklar'da yaşam, basamaklardan oluşan bir labirentten yukarıya zorlu bir tırmanıştır. Tepeye ulaştığımızda o basamaklardan birine dönüşürüz. Schabenbeck'in eseri Polonya animasyonunda önemli bir yere sahiptir.
70'ler – Gümüş on yıl
Julian Józef Antoniszczak – kamerasız komedyen
Krakow merkezli Studio Miniatur Filmowych, 60ların sonunda Polonya animasyonunun geliştiği merkezlerin en önemlilerindendi. Film yapımcısı, mucit, besteci ve Polonya animasyonunun önde gelen isimlerinden biri olan Julian Józef Antoniszczak (Antonisz) çıkışını burada yaptı. Jan Strękowski şöyle yazmış:
Dehayla, şaşırtıcı ve absürd olanla, mantıksızlıkla dolu filmleri sarsıcı, çarpıcı, hareketliydi ve esneklik hususunda, aslında kasten yapıldığını gizleyen bir acemilik içeriyordu. Hicveden açıklamalarıyla gülünç ve olgun; çoğunlukla amatörler tarafından okunmuş olan, yanlışlar ve dil hatalarıyla dolu, kaba sesler içeren anlatıları sertti. Ölümünden -ve komünist rejimin çöküşünden- bu yana yirmi yıldan uzun süre geçmiş olmasına rağmen Antonisz'in filmleri hala izleyicilerden büyük ilgi görmeye devam ediyor. Bu izleyiciler arasında, komünist Polonya'nın gerçeklerini adeta bir masal gibi gösteren yönetmenin adını belki de hiç duymamış olan gençler de bulunuyor.
Julian Antonisz, Ryszard Czekała, Jerzy Kucia ve kardeşi Ryszard Antonius Antoniszczak, Kazimierz Urbański'nin öğrencileriydi, bu sebeple ekole Kazimierz Urbański ekolü denir. 60ların sonları 70lerin başlarında, hayalini gerçekleştirerek kendi ironik eğitici film türünü geliştirdi. Filmleri As It Happens... / Aslında... (1970), Out of the Woods / Ormanın Dışında (1970), How a Sausage Dog Works / Bir Sosis Köpek Nasıl Çalışır (1971) ve Practical Advice on How to Prolong Your Life / Yaşamınızı Uzatmak için Pratik Tavsiyeler (1974) onu kült bir figür haline getirdi.
Antoniszczak kamerasız teknikler kullanarak gerçek sosyalizmin absürdlüğünden bahsetti. “Kamerasız tekniğin çarpıcı diyarı, varolan paranoyak gerçekliğin tek panzehirdir,” demişti. En tanınan filmleri Sharp Involved Film (1979) ve yukarıda bahsedilen How a Sausage Dog Works / Bir Sosis Köpek Nasıl Çalışır?'dır.
Ryszard Czekała – özgürlüğe ihtiyacımız var
Aynı düşünce ekolünden gelmiş olsalar da – Urbański ekolü- Czekała ve Antoniszczak sanatlarında farklı yönlere ilerlediler. Antoniszczak absürt mizahı seçerken Czekała animasyon filmin öykü anlatma yönünü daha uygun buldu. Bu şekilde filmleri, belgesel ve uzun metraja kaydı.
1968'te yaptığı The Bird / Kuş ilk filmidir. Ana karakter özgürlük hayalleri kurmaktadır fakat umumi tuvalet görevlisi, hayalini gerçekleştirememiştir. Para biriktirir, bir kuş alır ve daha sonra onu bırakır. Czekała özgürlük ve onun yerin tutan şeylerin hayallerinin şiirsel olarak ifade edilmesinden zevk alır. Eserleri o dönemde pek çok insanın hislerine tercüman olmuştu.
1970 tarihli Son / Oğul ilk popüler filmlerindendir. Anne-babasının kırsaldaki evlerini ziyaret eden bir adamın ilginç hikayesidir. Karşılıksız sevgi ve özlemden bahseder ve Polonya animasyon tarihinin belki de en güzel filmlerinden biridir.
Eleştirmenlerin ve seyircinin beğenisini en az Oğul kadar kazanan bir diğer filmi The Roll-Call / Yoklama'dır (1970). Czekała bu sarsıcı siyah-beyaz filmde bir toplama kampındaki yoklamayı gösterir. Bir mahkumun isyanı, başkaldırıya katılmamış biri de dahil herkesin infazıyla son bulur. Czekała bir animasyon filmde toplama kamplarını gösteren ilk kişiydi.
Jerzy Kucia – "Animasyonun Bresson'u"
Uluslararası düzeyde en tanınan Polonyalı animatörlerdendir. Kucia , Güzel Sanatlar Akademisi'nde ders verdiği Krakow'la yakından ilişkiliydi.
1972'de Return / Dönüş filmiyle çıkış yaptı. 1945-1974 Polish Animated Films / Polonya Animasyon Filmleri kitabında eleştirmen Andrzej Kossakowski filmi, “yalnızlık hakkında” şiirsel bir hayal olarak değerlendirmişti. Dönüş; bir trenle geçmişe, hayallerindeki eve giden bir adamın yalın hikayesidir. Seyirciye kapılarını açtığı izin verdiği bu geçmiş Kucia'nın kendi geçmişidir. Film prestijli Grenoble Festivali'nde büyük başarı kazandı ve Kucia'yı ilginin odağına taşıdı. Hala çalışmalarına devam etse de en üretken dönemi 70lerdi.
Bu sürede her biri hit olan yedi film yaptı. Elevator / Asansör (1973) ve Barrier / Bariyer (1977) Kucia'nın tarzına örnek teşkil eden iki etkileyici prodüksiyondu. Yükselen duygular sayesinde kendilerini filmden sorumlu hissetmeye başlayan izleyicilerle iletişim kuruyordu.
Another monumental work is (1979), the bitter and highly symbolic story of a battle between two insects which ends in both of them being crushed by a human. In the following decades, Kucia slowed down his rate of production but nevertheless stayed active. In 2000 he made the fantastic and took back his position among the best creators of animated films in Poland.
Bir diğer anıtsal eseri Reflections / Yansımalar (1979) iki böcek arasındaki savaşın acı ve oldukça sembolik hikayesini anlatır. Hikaye, bir insanın gelip ikisini de ezmesiyle son bulur. Sonraki yıllarda, Kucia eskisi kadar olmasa da ürün vermeye devam etti. 2000'de muhteşem The Tuning of Instruments / Enstrümanların Akordu'nu yaptı ve Polonya'daki en iyi animasyon film yapımcıları arasındaki yerini tekrar kazandı.
80'ler veya Altın Çağ'ın sonu
Zbigniew Rybczyński – uzayın şiiri
Duygu va zamanın şairi denebilecek Kucia'nın aksine, Rybczyński görsel şiir ve alışılmadık uzaylar yarattı - Bogusław Zmudziński.
Rybczyński Varşova'da bir sanat okuluna gitti ve Łódź Film Okulu'ndan mezun oldu. İlk filmlerini 70lerde Warsztat Formy Filmowej'de yaptı. Animasyon deneyleri gerçekleştirdi. Üç filmi Soup / Çorba (1974), Plamuz (1973) ve Holiday / Tatil'de (1976), geleneksel anlatıyı yıkarak fotoğrafla deneyler yaptı.
En büyük sanatsal başarısı, ona En İyi Animasyon Kısa Film dalında Oskar kazandıran Tango'dur (1980). Filmde bir yığın sosyal rol gösterilir. Bir takım karakterler bir odaya gelir ve giderler. Futbol oynayan bir çocuk, bebeğini emziren bir anne, bir tesisatçı, ölümü bekleyen bir kadın ve o öldükten sonra yerini alan bir çift...
Oskar kazandıktan sonra Rybczyński, ABD ve Almanya dahil yurtdışında çalışmaya devam etti. HD teknolojisini kullanan ilk sanatçılardandı. Film eleştirmenleri Zbigniew Rybczyński'yi hala modern Mélies olarak överler. Marcin Giżycki şöyle yazıyor:
İcat ve inşa etme konusunda kabiliyetli, sıradışı esnek hayalgücünü sinematik beceriyle birleştirmiş ve Benedikt sabrı bahşedilmiş Rybczyński, Mélies'in neslinden gelenlerdendir. (Projekt 3/4 1987)
1989 Sonrası
1989'daki siyasi ve ekonomik geçiş dönemi animasyon endüstrisine darbe vurdu. Kamu kaynaklarından mahrum kalanlar sadece onlar değildi: tüm film endüstrisi durumdan muzdaripti. Artık kısa animasyon filmler, uzun metrajlardan önce gösterilemiyordu. Önde gelen usta animatörler, yaratmaya ve üretmeye devam ettiler ancak türde pek gelişme yaşanmıyordu ve deney yapan çok az kişi vardı.
Piotr Dumała – Ekranda Dostoyevsky ve Kafka
80'li yıllar, Polonyalı animatörler için önceki 20 yıldan daha zorluydu. Yine de yeni yetenekler ortaya çıkmaya devam etti. Bunlardan biri Piotr Dumała'ydı.
1982'de mezun olduğunda, animasyon filmi Lycanthropy ile ilk yönetmenlik denemesini yaptı. Geleneksel metodlar kullanarak kurtadamların hikayesini anlatıyordu. Kara mizah türündeki çizgi filmi Little Black Riding Hood /Siyah Başlıklı Kız'da bu kez kurt, Kırmızı Başlıklı Kız tarafından yeniyordu.
Dumała'nın bu dönemdeki (veya gelmiş geçmiş) en başarılı filmi The Gentle One / Uysal Bir Ruh'tu (1985) ve Fyodor Dostoyevsky'nin aynı adlı kısa hikayesinden uyarlanmıştı. Bir masanın yatağa, bir saatin meydana dönüşmesi efektini nasıl yaratmıştı? İmajları siyah alçıdan kazıdığı bu tekniği kendi icat etmişti. Dumała'nın on bir dakikalık filmi, Rus ustanın düz yazısının en iyi uyarlamalarındandı. Dumała sinema dilini kullandı ve Dostoyevsky'nin gizemli ve tutkulu insanlar hakkındaki bu ağır hikayesine psikolojik inandırıcılık katmak için yakın çekimler kullandı.
Dumała eserlerinin çoğunda edebiyattan yola çıktı. Walls / Duvarlar (1987) ve Freedom of the Leg / Bacağın Özgürlüğü'nde (1988) Kafka'ya gönderme yapar. 1991'de yaptığı Franz Kafka isimli film bütünüyle Kafka üzerineydi. Sonra Dostoyevsky'ye geri dönerek, 2000'de bir Crime and Punishment / Suç ve Ceza uyarlaması yaptı. Dumała, Jerzy Armata ile bir röportajında şu yorumu yapmış:
Eğer edebiyatı okyanusun üstündeki bir köprüye benzetirseniz, bu köprünün iki sütunu olacaktır: Dostoyevsky ve Kafka. Diğer sütunlar yere ulaşmaz. Hem ulaşsalar da yapıyı bir arada tutamazlar.
Marek Skrobecki – yeni kukla ustası
Marek Skrobecki animasyon kariyerine 90larda başladı. Özgün kukla animasyonlarıyla tanınır.
D.i.m. (1993), animasyonda yeni bir yıldızı müjdeliyordu. Film yalınlığıyla baştan çıkarıcıydı. Her gün bir kuşu besleyen iki yalnız insanı anlatıyordu. Skrobecki, ifadeleri olan karakteristik, gerçek boyutlu kuklalar kullandı. Sonraki filmi Om (1995) bir labirentte olduğu yerde dönüp duran ve benzeri tarafından öldürülen bir mahkumun hikayesidir.
En popüler eseri Fish / Balık'tır (2005). Başarısızlık ve insanın varoluşu üzerine, ironik, mecazi bir öyküdür yine de kara mizahın pek çok tipik öğesini içermez. Yönetmenin erken dönem filmlerindeki yalnızlık teması yeni bir anlam kazanır. Balık, klasik stop-motion kukla animasyon teknikleri ve 3D bilgisayar teknikleriyle yapılmıştır.
2010'da, animasyon filmi Danny Boy Skrobecki'yi manşetlere taşıdı. Danny Boy, neredeyse herkesin kafasız olduğu bir toplumun hicivsel, ironik bir portresiydi. Bu anonim, kafasız yığının içinde bir kişi, mucit Danny Boy , sürüden farklıydı.
Tomasz Bagińśki – bilgisayar devriminin çocuğu
Polonya animasyonu çoğunlukla, hızlandırılmış fotoğrafçılık, kukla animasyonu, kamerasız teknik, cut-out ve illüstrasyon gibi geleneksel formlarla ilişkilendirilse de 90ların sonunda bilgisayar teknolojisinin kalıcı olarak gelişi endüstriyi değiştirdi. Kendi kendini yetiştirmiş bir tasarımcı ve ressam olan Tomasz Bagiński dönemin simgesidir. İlk filmi The Hunt / Av'ı, babasının çalıştığı Varşova Üniversitesi'nin Białystok kampüsündeki matematik fakültesinde bulunan bir bilgisayarda yapmıştı.
1997'de, üniversitedeki ikinci yılında, ona YoungElectronicsArts 3D grafik yarışmasını ve Platige Image post-production şirketinde bir iş kazandıran Rain / Yağmur üstünde çalışmaya başladı. Platige Image'da mesai saatlerinden sonra çalışarak The Cathedral / Katedral'i bitirdi ve animasyona yoğunlaşmak üzere dördüncü sınıfta üniversiteyi bıraktı. Katedral (2002) En İyi Animasyon Kısa Film dalında Oskar'a aday oldu ve Bagiński'ye endüstride şöhret kazandırdı. O zamandan beri pek çok genç onu takip etti: Damian Nenow, Grzegorz Jonkajtys, Marcin Pazera, Marcin Waśko.
Çeviren ve düzenleyen: Didem Bilgin
Kaynaklar:
- Andrzej Kossakowski, „Polski film animowany 1945-1974”, Warszawa 1977
- Marcin Giżycki, „Nie tylko Disney. Rzecz o filmie animowanym”, Warszawa 2000
- Marcin Giżycki, Bogusław Zmudziński [red.], „Polski film animowany”, Warszawa 2008
- Andrzej Pitrus, „Kino końca wieku”, Kraków 2000
- Piotr Dumała, „Dumała”, Gdańsk 2012
- Jerzy Armata [red.], „Śnione filmy Piotra Dumały”, Kraków-Warszawa 2009