Peki, bu sahile gelmeyi seven seçkinler, burada denize girmenin haricinde ne yaparlardı? Klasik seçkin sınıf faaliyetleri: Kum heykel yarışmaları, at yarışları, spor turnuvaları, dans, sosyal toplantılar ve... kumar. O dönem kumarın bölgedeki hakimiyeti sayesinde, Baltık Denizi’nin en modern oteli burada yükseldi. Otelin musluklarından hem tatlı hem de Baltık Denizi’nin tuzlu deniz suyu akıyordu. O zamanlar adı Kasino-Hotel olan tesis, bugün ‘art-nouveau’ mimari stilinde beş yıldızlı, Grand Hotel olarak anılıyor. Adolf Hitler ve arkadaşları o dönemler bu otelde kalarak Hel yarımadasının çevresini izliyorlarmış. 251-253, 261 numaralı odaları tutan Hitler’in otel faturası, bugün Sopot şehir müzesinde tüm detaylarıyla sergileniyor.
Yaşlı genç herkes için Poniatówka
Yaz sıcağından bunalan Varşova sakinleri, 1920’lerin başında soluğu Vistula nehrinin kıyılarında alırdı. Nehrin kıyısı boyunca spor turnuvaları, bira bahçeleri, dans partileri ve şölenler düzenlenirdi. Polonya nehirlerinin kraliçesi o dönem başkentin serinleme kaynağıydı ve kristal berraklığındaki suyu balık kaynıyordu. Tekne ve gemilerin seyahatine uygun nehir boyunca sık sık kürek kulüplerinin aktivitelerine de rastlamak mümkün olurdu.
Narocz: sınır ülkelerin “denizi”
Savaş öncesi Polonya’nın en büyük gölü (yaklaşık 80 km2), şu anda Belarus sınırları içinde yer alıyor. O zamanlar, göle “sınır ülkelerin denizi” lakabı takılmıştı. Harika plajları, temiz kumu, yüksek ve temiz dalgaları, rüzgardan eğilmiş palmiye ağalarıyla tipik bir deniz kıyısı atmosferi sunan göl, eğlence ve tatil için oldukça popüler bir yerdi.
Havalı ve egzotik Zaleszczyki
Şarap bağları, tropik meyveleri, bulvar ve Akdeniz-vari atmosferi ile dönemin seçkin ve moda adresi olan Zaleszczyki, oldukça sıcak iklimiyle de yaz mevsimi için tam anlamıyla ideal bir tatil beldesiydi.
Tatilciler, burada genellikle şarap ve kavun (Lehçe: kawon) ile serinlerdi. Zaleszczyki aynı zamanda, ilk ve resmi olmayan çıplaklar plajına da ev sahipliği yapıyordu.
Aşağıdaki fotoğraflar ise, Kraków’da kraliyet kalesine doğru güneşlenenleri gösteriyor. Burası Sendika Üniversitesi Derneği tarafından yapılan şehrin ilk kumsalı.
Ve İstanbul...
Polonya kumsallarını gördünüz. Üç tarafı deniz olan Türkiye’deki sahilleri anlatmaya daha fazla yer ayırmak gerekir. Şimdilik, biraz da İstanbul sahillerinin o dönemlerdeki hallerini hatırlayalım. Aralarında çok büyük farklar yok. Geçmişe özlemden midir bilinmez; sanki o zamanlar, sosyal hayatın sakinliği ve yaşama sevinci, fotoğraflardan kendini çok net hissettiriyor gibi... Siz ne dersiniz?