A Streetcar Named Desire - Marlon Brando, Stanley Kowalski rolünde
Yabani, hükmedici ve güçlü. Sinemanın en ünlü Kowalski’si, Elia Kazan tarafından yönetilen, 1951 yapımı A Streetcar Named Desire filminde Marlon Brando’nun oynadığı Stanley Kowalski karakteri idi. Marlon Brando’nun aynı zamanda hem antipatik hem de çekici bir karakter olarak oraya çıkarmayı başardığı Kowalski karakteri, duygularını kontrol edemeyen ve neredeyse her an sarhoş gezen birisi. Şüphesiz ki, Amerika’nın savaş sonrası sinemasının en yakışıklı serserisi.
Bu rol, Brando’nun Hollywood’a giriş bileti oldu. Tennessee Williams’ın teatral oyunundaki performansı sanatçıya, 1947 yılında, haftalık 550 dolar kazandırdı. Brando, dört yıl sonra da filmin televizyon adaptasyonunda rol aldı.
Clint Eastwood'dan Gran Torino – Walt Kowalski
Hollywood’da Polonyalıları agresif gösteren sadece Stanley olmadı. Clint Eastwood’un Gran Torino’da ırkçı ve mutaassıp bir profil çizdiği karakterinin adı, Walt Kowalski. Zenciler ve Yerliler hakkında saldırgan espriler yapan ve Asyalı bir ailenin yan evine taşınmasından, kibarca söylemek gerekirse, rahatsız olan bir karakter.
Fakat Kowalski sonunda, kendi kurallarına rağmen, şanssız tarafın yanında yer alır. Vietnam gazisi, komşusu olan Asyalı çocuğu mahalledeki gangsterlere karşı korumak için hayatını ortaya koyar. Clint Eastwood, filmde, Amerika’ya yerleşmiş Polonyalı göçmen neslin, sadece Andrew Davis’in The Fugitive filminde gösterilen düzenbaz Polonyalılar (İngilizce sokak dilinde “Polack”lar) ile ilişkilendirilmemesi gerektiğini gösterdi.
Vanishing Point - Polonya’ya Kowalski, Hollywood’a Kamiński
Görünüşe göre sahnedeki Kowalskilerin neredeyse hepsi “Top Gear” adı verilen yüksek vitesli arabaların hayranı idi ve arabaları, onların Amerikan değerlerine sahip nasıl çıktıklarını sembolize ediyor gibiydi. Eastwood’un filmde, küçük arkadaşına hediye ettiği Ford Gran Torino, bunların ilkiydi. Bir diğeri ise Richard C. Sarafian’ın 1971 yapımı filmi Vanishing Point filminde yer alan 1970 model bir Dodge Challenger. Filmin baş kahramanı da bir başka Kowalski; araba teslim servisinde çalışan eski bir yarış pilotu.
Kahramanımız, araba satıcısı ile Denver’dan San Francisco’ya 15 saatte gidebileceğine dair bir iddiaya girer. Hızlı ve korkusuz sürüşü nedeniyle, onu Colarado boyunca takip etmek zorunda kalan polislerin dikkatini çeker.
Sarafian’ın filmi, Hollywood’un en ünlü aksiyon yol hikayelerinden biri ve ‘70’li yılların klasik filmleri arasında yer alıyor. Yönetmen verdiği hiç bir röportajda, kahramana neden bir Polonyalı soyadı verdiğini açıklamıyor. Ancak, adrenalin bağımlısı kahramanın Polonyalılar ile birçok ortak yönü bulunduğu açıkça görülüyordu–o, özgürlüğü yaşamının üzerinde tutan bir anarşist.
Filmin Polonya ile başka bir bağlantısı daha bulunuyor. Vanishing Point, ileride Steven Spielberg’ün sinematografı olacak olan, o zamanlar 16 yaşındaki Janusz Kamiński tarafından izlenmiş ve film, ünlü sinemacıyı, özgürlüğü ve hayalleri için savaşması gerektiği bir dünya anlayışına ve arzusuna yaklaştırmıştı. Sanatçı New York Times’a verdiği bir röportajda şunları söylüyor:
“Benim gibi, çocukluğunu Komünist sistem içinde geçirmişlerin büyük çoğunluğu için Amerika, yaşanacak yerdi. Benim için, Amerika sadece herkesin evinin ve arabasının olduğu bir bolluk ve refah ülkesi değil, aynı zamanda her birey ve ideolojinin bağımsız olduğu bir özgürlük ülkesiydi. O nedenle, buraya gelmeyi çok istedim.”
Blade Runner – bıyıklı bir kopya
Kowalskilerin büyük çoğunluğu sert ve tehlikeli idi. Aynı durum, James Brion tarafından canlandırılan Leon Kowalski için de geçerli. Brando’nun seksi çekiciliği ve Barry Newman’ın asi mizacından yoksun olsa da; onu inkar edilemeyecek şekilde Polonyalı kılan bir bıyığı vardı.
Fakat Leon bir insan değildir. Bir kopyadır–atık bertaraf mühendisi olarak gizlenen ve yok edilmesi gereken tehlikeli bir bio-enerjik varlık. Kopyalar insanlar ile bire bir aynıdır; bu yüzden, aralarındaki farkı anlamak için, filmde Blade Runner olarak adlandırılan karakterlerin bir empati testinden geçmesi gerekmektedir. Peki, Voight-Kampff testi adı verilen bu test birinin “insanlığını” ne kadar ortaya çıkarabilir? Videoyu izlemenizi öneririz.
Madagascar’ın Penguenleri– Kowalski, bir Rönesans Pengueni
İnsan olmayan bir başka Kowalski de Central Park’ta yuvalarını korumaya çalışan dokuz karakter arasındaki dört penguenden birisi. Polonyalı soyadına sahip bu kuş, diğer penguenlere nazaran daha uzun boylu ve komik olanı. Penguen Kowalski, grubun stratejisti ve okuma bilmeyen mucidi. Analiz yeteneği ve şiirsel heyecanı onu Doğu Avrupalı hemşerilerine yakınlaştırıyor.
Gravity – Matt Kowalski – Mister Universe
Madagaskar’ın Kowalski’si tüm ailenin en kendine güveneni gibi görünüyor. Hatta Brando ve Stanley bile onun hanımlarla ilişkisine gıpta edebilir. Onun rakibi olabilecek tek isim Matt Kowalski. Gravity filminin kahramanlarından biri. George Clooney tarafından canlandırılan karakter, cazibe geçirmez uzay elbisesinin içinden dahi izleyicileri adeta hipnotize ediyor. Yine de uzaydaki ilk Kowalski, Clooney değil; Charles (Amerikan İngilizcesindeki okunuşuyla) Kawalsky, Stargate’de Birleşmiş Milletler Hava Kuvvetleri’nin önemli elemanlarından biriydi. Bu karakter John Diehl ve dizide Jay Acovone tarafından canlandırılmıştı.
Kanadalı Kowalski Tam Güneye Doğru
Ekranlardaki en arkadaş canlısı Kowalski, Kanadalıydı. ‘90’ların televizyon dizisinin Ray Kowalski’si Chicago Emniyet Müdürlüğü’nde çalışan Polonyalı-Amerikalı bir dedektif. Kahramanımız gangsterlerin peşinden Chicago’ya gelir. Ray’in tam ismi Stanley Raymond Kowalski’dir. Babası, A Streetcar Named Desire filminde Marlon Brando’nun oynadığı Stanley Kowalski’yi izlediktennsonra oğluna bu ismi vermiştir. Kanadalı Kowalski, diğer adı Ray’i kullanmayı tercih eder. Yine de, izleyicilerin ilgisini Ray Kowalski olarak çeker.
Bayan Kowalska, diğer adıyla Lex Luthor'un kız arkadaşı
Polonyalı köklere sahip erkek karakterler daha ön plandayken, unutamayacağımız bir kadın Kowalski’den de bahsetmeden olmaz. Onun adı Kitty Kowalski; Lex Luthor’un (Kevin Spacey) Superman Returns’deki hayat arkadaşı. Parker Posey tarafından canlandırılan karakterin naifliği, belki biraz şaşkınlığı, onu süper-kötü kahramanımızın ellerinde mükemmel bir silaha dönüştürüyor.
Hollywood prefers male Kowalskis. The character played by Kristy Swanson in Jim Abrahams' 1991 film Hot Shots found that out the hard way. In one of the scenes, the blonde says to the character played by Charlie Sheen: "You're quite a guy!", "So are you!” he replies. The Kowalski label is reserved for bad guys of the sort that can be played by Brando, Eastwood and Clooney.
Hollywood, erkek Kowalskiler'i tercih ediyor. Jim Abrahams'ın 1991 yapımı filmi Hot Shots'ta Kristy Swanson'ın canlandırdığı karakter bunu zor bir yoldan öğreniyor. Bir sahnede, sarışın kadın, Charlie Sheen tarafından oynanan karaktere, "Sen tam bir erkeksin!" dediğinde şu cevabı alır: "Sen de öyle!"
Kowalski ismi daha çok Brando, Eastwood ve Clooney gibi isimlerin canlandırabileceği türden kötü adamlar için tutulur.
Çeviren ve düzenleyen: Didem Bilgin