Krystian Lupa's "Factory 2" adlı oyunundan bir sahne, fotoğraf: Krzysztof Bieliński / Narodowy Stary Teatr w Krakowie
Polonya’da tiyatro, ulusal vicdan, pusula ve sismograf rollerinin hepsini tek başına üstlenmiş durumda... En zor zamanlarda dahi gelişmeyi başaran Polonya tiyatrosunu görmek, ülkeyi anlayabilmek için seçilebilecek en iyi yollardan birisi.
Bir ulusun kültürü, genellikle ulus kimliğini ifade etmeye katkıda bulunan bir ya da iki baskın sanat disiplini aracılığıyla gösterilir. Polonya tarihindeki sarsıcı dönüşümler, çoğunlukla ulusal tartışma ve kültürel polemiklere platform olan tiyatronun süzgecinden geçmiş, yayılmış ve sınırlarının ötesine taşınmıştır. Polonya’nın politik ve kültürel bağımsızlığını kaybettiği 18. yüzyılın sonlarından 1918 yılına kadar, işgal altında bulunan bir çok yerde Polonya dilinin resmi olarak kullanımı yasaktı—kültüre dair duygusal sembolizmin çoğunun sansürden korunduğu Polonya ulusal tiyatrosu hariç.
İkinci Dünya Savaşı sonrasında Sovyet Bloku’nun bir parçası haline gelen Polonya’da tiyatro, bu yeni rejime, komünist fikirler ve Sosyal Realizm için propaganda aracı olarak hizmet verdi. Sanatçılar, son derece gelişmiş bir sembol ve kinaye kullanımı sayesinde sansürden başarıyla kurtuldu. İzleyici, sistem övülürken kullanılan mesajlarla mevcut rejime dair eleştirileri kolayca anlayabilmişti.
Polonya tiyatrosu sahne ve ışık tasarımı, kostümler, müzik ve ses, asli ve organik sahne yaklaşımına uygun olarak son derece sofistike yapım değerleri geliştirdi. Her nüansın önemi vardı. Tarihi ve politik gereklilik sanatsal gelişmeyi hızlandırıyordu.
Bununla beraber, yeni siyasi sistem, Polonya tiyatrosunun idari ve finansal düzeyde gelişmesinin de aracı olmuştu. Komünist rejim, sanatçıların ticari olarak geçerli yapımlar yaratmak yerine, sanatsal arayışlara ve deneylere odaklanmasına neden oldu. Bu dönem, her ikisi de dünya çapında üne kavuşan yönetmen Jerzy Grotowski ve Tadeusz Kantor gibi yeteneklerin yolunu açtı. İkisi de kendilerine özgü, lakin evrensel anlatımlarını ve felsefi anlamda karmaşık tiyatrolarını yarattı.
1989’dan sonra Polonya özgür bir dünyaya giriş sağlayıp başkaldırının belirgin hedeflerini kaybedince, Polonya tiyatrosunun salt eğlence sağlayıcısı haline gelmesi riskine karşın, yeni nesil oyun yazar ve yönetmenleri, Polonya sahneleme sanatını yeni ve beklenmedik yönlere çekti.
1990’ların jenerasyonu bir çok bakımdan günümüz Polonya tiyatrosunun büyük ustası Krystian Lupa’nın “çocukları”dır. Lupa, yıllarca kültür merkezlerinden uzak çevrelerde çalıştı ve benzersiz kişisel psikodramalar yarattı. Odağını insan doğasına ve bunun anlaşılmaz ve tahmin edilemez katmanlarına yönlendirmiştir. Çalışmaları, bugün bile şaşırtır ve tiyatroda neyin mümkün olduğuna dair algımızı dönüştürür.
Lupa’nın en dikkate değer öğrencileri Krzysztof Warlikowski ve Grzegorz Jarzyna, 1989 sonrası sosyal dönüşümün sonuçlarını teşhis eden ilk tiyatroculardır. Dikkatlerini sosyal patolojiler gibi diğer, daha az politik fenomenlere yöneltmişler; sayelerinde odak, bireysel varoluşlara ve bunların bedenselliğine, cinsel eğilimlerine ve muhtemel ihlallerine dönmüştür.
Yine Lupa’nın öğrencisi olan yönetmenler Maja Kleczewska ve Jan Klata, Polonya sahnelerinde 1989 sonrası neslin sıra dışı çocukları olarak tanınır. Kleczewska’nın işi, mahrem alanlar kadar halka açık alanlarda gücün kötüye kullanılmasına odaklanır. Benzetmeleri, çağdaş olaylara göndermeleri ve bağlantılarıyla şoka sokar ve rahatsız eder. Klata’nın tarzı çok hafif ve hızlıdır, “patırtı” doludur; sahnelediği klasiklere neredeyse her zaman bir grup Rock veya Punk müzik düzenlemeleri eşlik eder.
Polonya tiyatrosuna çoktan damgasını vurmuş bir başka genç neslin temsilcileri yazar Pawel Demirski ve yönetmen Monika Strzepka tarafından hazırlanan oyunlar, kapitalizmi, liberalizm ve politika değerleri ve dilinin sanat ve kültür üzerine uygulanma şekliyle mücadele eder. There was Andrzej, Andrzej and Andrzej... (2010), eski nesillerin kültüre ve Polonya’nın sanatsal yapım araçlarına girişi tekel altına alma yaklaşımına benzersiz bir saldırıdır.
Bir diğer ikili, yönetmen Krzysztof Garbaczewski ve yazar Marcin Cecko, popüler kültür ikonları kadar klasikleri de çözümleyerek alaşağı eder (Death Star, 2010).
Genç yönetmenlerden oluşan bu jenerasyon, açıkça ve yüksek sesle eski nesilden miras kalan mevcut sisteme ayak uydurmayı reddettiklerini söylüyor. Örneğin, Marta Górnicka’nın Chorus of Women projesi (2010-yazı yayınlandığında devam ediyordu) kadının Polonya toplumunda ve Katolik Kilisesi’ndeki rolü üzerine teatral bir manifestodur.
Bu jenerasyonun benzer estetiği paylaşan diğer bir temsilcisi Rychcik, Lupa’nın en genç ve en asi çömezidir. O da katı bir şekilde sahnede kendi özgün lugâtını yaratmaya çalışır.
Yeni nesil, hala dünyayla ilgili önemli şeyler öğrenirken, dünyaya kendi hikayelerini anlatıyor. Metinlere, kutsal ve tabu olarak görülmüş konulara ulaşmadaki cüretleri geniş çaplı form ve estetik yaklaşımıyla paraleldir.
Tiyatro, keşif ve deneyi cesaretlendiren özgürlük alanını biçimlendirerek, bir kez daha Polonya’da hayatı şekillendiren ana faktörlerinden biri haline gelerek, çağdaş dünya üzerine konuşabilmek adına yeni bir dil geliştirmeye devam ediyor.
Çeviren ve düzenleyen: Didem Bilgin